Yazıya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Olaylar öyle sık gelişiyor ki daha yazı yayınlanmadan yazının konusu değişiveriyor. Öyle olsa da yazmak zorunda hissediyor insan kendini.
YENİ AÇILIM MI YOKSA PARADİKMA MI?
Yazıya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Olaylar öyle sık gelişiyor ki daha yazı yayınlanmadan yazının konusu değişiveriyor. Öyle olsa da yazmak zorunda hissediyor insan kendini.
Siyasilerde Ahmet Türk geçtiğimiz günlerde Halk TV'den gazeteci İsmail Saymaz'a konuşuyor. Bahçeli'nin kendilerini "çok iyi karşıladığını" vurgulayarak, “İnsani ilişkileri çok farklı, yakın, candan. Düşüncelerini açık ifade eden bir tavrı vardı. Bizim tek derdimiz şudur; geçmişte 1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşasıdır. 50 milyon Kürt’ün yüzü Türkiye’ye dönük," demiş.
Bizde Merhum S. Demirel’in ABD dışişleri bakanı Hengri Kissinger ile yaptığı bir kahvaltı ile konuya açıklık getirmek isteyelim: Kahvaltıda dönemin dışişleri bakanı Çağlayanğil de vardır. Kissinger Sayın Başbakan size savaşmadan Misak-ı Milli sınırlarınıza kavuşturmak istiyoruz, der. Kissinger sözüne devamla Batı Trakya, Adalar, Kıbrıs, Kerkük, Süleymaniye, Ermenistan ve Gürcistan’ın bir bölümü ile büyük Ortadoğu söz sahibi yapalım der. Süleyman Demirel şöyle cevap verir. Bu devletler bizden ayrılmak istediklerinde Türkiye’den ne götürürler dediği anda Kissinger kahvaltı bitti deyip ayağa kalkar. Demirel, Çağlayanğil’e baktım hiç oralı değil. Demirel Çağlayanğil’e dönerek büyük devletler böyle kendi ülkemizde azarlandık der. Şimdi aynı proje değişik olarak 2024-2025 ‘de önümüze değişik şekillerde konuyor.( İlk başkanlığı sırasında Türk-Kürt federasyonu tekliflerini yazmadık.)
Şimdi gelelim son duruma ülkede Türk insanının hiç bilgisi yok ama terörist başı ile Kandil’in bilgisi var. En çok istenen DEM Parti kurmayları satır aralarında yeni sürecin anayasal tartışmalarını açıklamaya başladı. Kürt sorunun çözümü için “anadilde eğitim” ve “Kürt kimliğinin kabul edilmesinden” geçtiğine işaret ediyor. Bu da yeni anayasa tartışmasını “eğitimde Türkçe dışında başka bir dil anadil olarak okutulamaz” hükmünü içeren Anayasa’nın 42. maddesi ile yurttaşlık tanımının yapıldığı 66. maddenin üzerine yoğunlaştıracağını gösteriyor. 42.ve 66. madde üzerindeki tartışmalar, ilk 4 maddede değiştirilemez olan ulus devlet ve Türkçenin resmi dil olması hükümlerini de tehlikeye sokar. Siyasetteki elitler şu an halka gündem dayatmaya çalışıyor ancak yoksulluk nedeniyle gündem halktan kopuk ilerliyor.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş "Anayasa görüşmeleriyle İmralı görüşmeleri birbirine paralel süreçler değildir" dese de parlamentoda bulunan siyasi partilerin hepsinin seçim beyannamelerinde ve parti programlarında, "yeni anayasa" ya da "anayasada köklü değişiklik" teklifi bulunuyor. Yani sürecin dönüp dolaşıp anayasa tartışmalarına döneceği belli. Bu kapsamda “ilk 4 madde tartışmaları” giderilmedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 12 Eylül 2023’te Ankara’daki Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nde “1982 Yerine 2023 Anayasası Sempozyumu” düzenlenmişti. Sempozyumun konuşmalarının yer aldığı kitap Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından 21 Ağustos 2024’te paylaşıldı. Sempozyumun genelinde; sadece ‘Türkiye Devleti bir cumhuriyettir’ hükmünün yer aldığı 1. maddenin değiştirilmesinin yasaklanması; Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” ile “Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün” ve “dili Türkçedir” niteliklerinin sayıldığı 2. ve 3. maddesininse dokunulmazlığının kaldırılması savunuldu.
Adı konmayan süreç kapsamında Meclis’te gerçekleşen ilk görüşmeler tamamlandı. Ancak parti kurmayları satır aralarında yeni sürecin tartışmalarını açıklamaya başladı. DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, katıldığı canlı yayında “Şu anda ilk 4 madde ve herhangi bir madde üzerinde tartışma yok, yöntemi konuşuyoruz” derken, barışın yolunun “Kürt kimliğinin tanınması”, “anadilde eğitim” ve “yer/bölge adlarının Kürtçe isimlendirilmesinden” geçtiğini belirtti. DEM Parti Antalya Milletvekili Saruhan Oluç ise adı konmayan süreci “görüşme süreci” olarak nitelendirirken, “Kürt sorununun çatışma zemininden, hukuk-siyaset zeminine kaydırılmasının hedeflendiğini” vurguladı. İktidar kanadı ise yeni anayasa tartışmalarına ilişkin ilk 4 maddeye yönelik değişiklik amacının olmadığını savunuyor. Ancak, siyasette yeni başlayan sürecin yeni anayasa tartışmasını “eğitimde Türkçe dışında başka bir dil anadil olarak okutulamaz” hükmünü içeren Anayasa’nın 42. maddesi ile “ Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” tanımının yapıldığı 66. maddenin üzerine yoğunlaştıracağı düşünülüyor.
Ulus devlet kurgusu, çok uluslu bir kurguya dönecekse Anayasa’nın 2. ve 3. maddeleriyle ilgili değişim kaçınılmazdır. Öteden beri mevcut anayasal ulus devlet kurgusuna farklı yerlerden hareketle temelden muhalif Kürt siyasal hareketi ve siyasal İslamcı çizgi; şimdi aralarına katılan milliyetçi katalizör ile yeni anayasa yapmak istiyor”.
“Erdoğan; iktidarlığının devam etmesi, kendi yaşam sürecini de geçecek şekilde, anayasada bir takım değişikliğe gitmeyi amaçlıyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin bir daha ki seçimi kazandıracak seçmen kitlesi açığını kapatmak için Kürtler tabanından destek sağlamak istiyor. Ekonomik krizin olduğu bir süreçte seçim kazanmak çok zor. Bu süreç, Türkiye’nin kendi iç dinamikleri üzerinden yürüseydi çözüm kolay olabilirdi; ancak dış etkenler de bulunuyorken, çözüm ulaşılmaz oluyor. Terör elebaşısı Öcalan’ın çağrısının karşılık bulmaması, Türkiye’yi nereye taşıyacak? Türkiye’de bu sorunun çözülmesi gerekiyor. İktidar, Kürt sorununu ve terörü kendi antidemokratik iktidarlarına meşru zemin kazandırmak için kullanıyor.
“Bu tartışmaların içerisinde anadilde eğitim ve kimlik tartışmasını basit olarak algılanıyorsa: “Ama bu taleplerin ileride bir bölgede Kürtlerin hegemonik yapısını oluşturacaksa; bu Misak-i Milli içindeki Türkiye’nin sonunu getirmek olur. Bu yapılacak adımlar, ileride büyük tehlikeleri getirir. Anlaşılan AKP ve MHP geleceğini sağlamak için Türkiye’nin geleceğini tehlikeye atmaktan kaçınmıyor. İslamcılar ve bölücüler sorunun kaynağını hep ulus devlet olarak gösteriyorlar. Osmanlı’da 72 milletin bir arada yaşadığını öne sürüyorlar. Yanıldıkları o zaman BOP olmasıydı. Saygılarımla
İbrahim AYAN